28 Ekim 2010 Perşembe

kabuktan dünyaya




Yazamadım yine kaç zamandır. Evin gailesi silsile şeklinde geliyor. Bitmek bilmiyor. Kariyerde bebekde..geyiğine girmeyeceğim ama, evinin işini gücünü yapıp, çocuğunu oyalayıp bir yandan da gezmesini eksik etmeyen hatun varsa bizzat ben kendim alnından öperim.

Sağolsun bir ablamız var arasıra gelip kahrımızı çeken. Ama o da geldiği zaman sanki ben daha çok yoruluyorum gibi. Ona tedarik edilecek temizlik malzemelerini bir gün önceden hazırlamam, o gittikten sonra kullandığı şeyleri toplamam. Bize her geldiğinde son  otobüse yetişmek için gözüme bakınca o tuhaf suçluluk duygusunu hissetmemek için son işlerin bana kalması.
Sanki ben daha çok yoruluyorum gibi.

Ev temiz pak ise Musti yalnızlıktan depresyona giriyor.. ki bunu hiçbirimiz istemeyiz. O bir bunalım takılırsa hayat zindan bize. Bir çırlıyor ki en basit şey için bile..
Aman Allah'ım. Yok varsın batsın pasaklansın ev.
Düşündüm de Musti ile olsam daha iyi olacak galiba.

En harbisiyle söyleyeyim; Musti'yle olmak her şeyden güzel. Her şeyden iyi. Pencereden her gördüğünde aynı hevesle haber veriyor bize; "aydede... aydede" diye. Nasıl tatlı oluyor anlatamam. Alıp içime atasım geliyor onu. İnsan hiç çocuğu aydedeyi gösterdi diye onunla gurur duyar mı? Ben duyuyorum. İstiyorum ki o coşkusu, heyecanı hep kalsın onda. Yerleşsin gitmesin bir yere.
Hep öyle mutlu olsun. Gözleri parlasın.

Bugünlerde benim gözlerimi de parlatan bir şey var;
yehuu bayramda İstanbul var.

İstanbul'a en son ne zaman ve ne için gittiğimi hatırlayamadım şimdi. İnanılmaz. Hani orada yaşayan için nedir iyi yanı bilmem ama ben özledim. Hem de çok özledim.

Ajandama çoktan krokileri çizdim bile gidilecek yerlerin. Ronin okuyorsun değil mi bu yazıyı? Hatununun gönlü gezmek ister, tozmak ister, tozutmak, İstanbul ayarına yakışır şekilde dağıtmak ister. Öpüldün..Muck!
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder